Ebu Bekri’s-Sıddiyk (r.a.)

Silsile-i Saadat'ın birinci halkasına şekil veren ve Allah Resulünün, haklarında: «Ümmetimden birini (kendime) dost edineydim, Ebû Bekr'i edinirdim» buyurdukları Sıddîk-ı A'zam (R.A.), Resûlüllahın sâhib olduğu muazzam nurun en gizli tecellisine, Hicrette, Sevr Mağarası'nda ulaştı. Bu mağarada Resûlullah, Haz-ret-i Ebû Bekr'e diz üstü oturmasını, gözlerini yummasını, dilini üst damağına yapıştırmasını ve «Allah» kelimesini kalbinden: sâdece kalbinden tekrarlamasını emrettiler. İşte, kıyamete kadar en karanlık devirlerde bile saffatinden, parlaklığından zerre kaybetmeyecek olan yol; zikr-i hafi yolu böylece başladı ve bu yo-^ lun ilk yolcusu da, Allah'ın, Kurbanında bizzat faziletinden bahsettiği, böylece de faziletini inkârın küfre vardığı Ebû Bekrini's-Sıddîk (R.A.) oldu.
Resûlullah (S.A.V.)'İn-irtihal! üzerine, Sıddîk-ı A'zam riyaset ve hilâfet makamına Hazreti Ömer-i namzed gösterdi. Hazret-i Ömer de dedi ki: «İçinde Ebû Bekir gibi kadri yüce bir zâtın bulunduğu cemâate riyaset edemem» Bundan sonra Sı ildik-1 A'zam hilâfet ve riyaset yükünü omuzladı ve iki sene, üç ay, on gün bu yükü şerefle taşıdıktan sonra, 63 yaşında oldukları halde irtihal-i dâr-ı bekâ eylediler. (Radıyallahu anh) Zühdünün tamlığına da Hasan-ı Basrî'nin şu rivayeti hüccet teşkil etmektedir: Hasan-ı Basrî Hazretleri buyurmuşlardır ki: «Selman son nefeslerini yaşarken, Resûlullah (S.A.V.) dünya nimetlerinden kanaat edeceğimiz miktarın ancak bir yolcu azığı kadar olması için bizimle ahdetti ve biz bu ahde sâdık kalmadık diye ağlardı. Halbuki vefatından sonra geride bıraktıklarına baktık, bıraktığı malın kıymeti çıka çıka yirmi bu kadar, yahud otuz bu kadar dirhem çıktı.»