ÇEVRE SAĞLIĞI İÇİN YEŞİL ÂBİDE DİKELİM

Çevre sağlığı açısından yeşillik bilhassa ağaç ve orman birinci derecede ehemmiyet arzetmektedir. Hava, su ve toprakla alâkalı pekçok mesele ağaçta düğümlenir... Havanın, zehirli gaz ve zararlı tozlardan temizlenmesi; toprağın, yağmur ve rüzgârın tesiriyle erozyonu uğramaktan korunması; suyun toprak tarafından koyaca tutularak hem tehlikeli sellerin önlenmesi, hem de kaynakların muntazam beslenmesi; heyelân denen ve pekçok can ve mal kaybı ile neticelenen toprak kaymalarının durdurulması gibi çok önemli hayâtî hizmetler, ağaçların varlığına bağlıdır.
Kısacası; bir memlekette ağacın miktarı arttıkça çevre meseleleri azalmakta; ağacın miktarı azaldıkça da çevre problemleri çoğalmaktadır.

Ağacın maddî servet olması bakımından medenî hayattaki yeri, ayrı bir mevzû. Hele tabiata kazandırdığı güzelliklerle, ruhî hayatımıza, saâdet ve huzurumuza, dinlenmemize olan faydaları ayrı ayrı mevzûlardır. Ağaçsız medenî bir hayat düşünülemeyeceği gibi, dünya üzerinde insan hayatının varlığı ve devamı da düşünülemez.

Yaratılan her şey, kâinatın en üstün varlığı olan insana emânet edilmiş ve emrine verilmiştir. Bunun yanında Cenâb-ı Hakk, inanan insanlara, bu emânetleri korumalarını ve onlara karşı merhametli davranmalarını emretmiştir. Hâlık Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, yiyecek-içecek ve zînet olarak faydalandığımız sayısız nîmetlerden bahsederek mü'minleri ibret almaya, şükretmeye ve bunlar üzerinde düşünüp Allah'ın azamet ve kudretini anlamaya, sadece O'na kulluk edip ondan korkmaya dâvet etmektedir. Cenâb-ı Hakk'ın, kendisine iyi kulluk edenlere va'dettiği "cennet"in, bahçe mânâsına da gelmesi dikkat çekicidir... Üzülerek ifade edebiliriz ki; insanlar, nizâmını bozup kirlettikleri bu dünyayı, yeniden imâr edip eski güzellik ve ihtişâmına kavuşturamazlarsa, Nuh Tûfanı gibi hâdiselerle bu güzel dünyanın, enkaz yığınları hâlinde başımızdan aşağı dökülmesi kaçınılmaz olacaktır!
Maalasef Müslümanlar bir çok sâhada olduğu gibi, ağaç dikme hussunda da geri kalmışlardır. Meselâ memleketimizde orman, yüzölçüm itibâriyle yüde 13,1 iken, bu nisbet Fransa'da yüzde 20,7, Amerika'da yüzde 32,8, Kanada'da yüzde 38,1, Rusya'da 33,9, Finlandiya'da yüzde 70,9'dur.

Bugünkü şekliyle "Millî Park" tatbikatı ilk defa Hz. İbrahim (a.s.) zamanında ortaya konmuştur. Mekke ve civarını içine alan sâhanın; ağacını kesmek, otunu yolmak, kuş ve diğer yabanî hayvanları avlama yasağı Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz'le devam etmiştir.

Hangi ırktan olursa olsun, İslâm dininin emirlerine uyan Müslümanlar, ağaçlarla iç içe yaşamışlardır. İdârenin başında bulunan büyüklerin titizliği, aynen idâre edilenlerde yani halkta da görülmüştür.

Hz. Ebû Bekir (r.a.)halîfeliğe seçildiği 632 senesinde, kendi ağzından on emir ilân etmişti. Bunların iki maddesi ağaçlarla alâkalıydı:"Hurma ağaçların sökmeyiniz ve onları yakmayınız.""Hİçbir meyve ağacını kesmeyiniz."

EcdâdımızOsmanlılar'da da tabiat-insan münâsebetlerinde bu gibi müsbet örneklere bolca rastlamak mümkündür. Meselâ, Fâtih Sultan Mehmed Hân hazretleri zamanında, Haliç'in dolmaması için, Kağıthâne deresi'nin havzasında hayvan otlatılması, bina yapılması ve tarla açılması yasaklanmıştır. Erozyona müsâit yamaçlar ağaçlandırılmış, ormanlarda ağaç kesimine mâni olunmuştur.

Bir Batılı (Comte de Bonnevat), Müslüman Türkler'in ağaç sevgisini şöyle dile getirir:

"...Velhâsıl verimsiz ağaçların dahi sıcaktan kurumasına meydan vermemek üzere, her gün sulanmaları için, işçilere para vakfedecek kadar çılgın Türkler bile görülmektedir."

Sözlerimizi, Seyyidler Zinciri'nin 33. ve son halkasını teşki eden SüleymanHilmi Silistrevî (k.s.) hazretlerinin bu mevzudaki mübârek sözleriyle noktalayalım. Adapazar'lı bir zât olan Osman Eslek merhûma, Ziraat Fakültesi'ne devam ettiği yıllarda şu nasîhatlerde bulunuyorlar:

"Evlâdım alınteri olmadan hiçbir şeyin kıymeti bilinmez. Tarlanı ek, mahsulünü al, komşuna ver, ağaç dik... Sadaka-i câriye; iyi evlat yetiştirmek, ilmî eser bırakmak ve ağaç dikmektir ki, ağaç dikmek en efdâlidir. Bunun için biz, heykel dikmeyeceğiz; yeşil ağaç, yeşil âbide dikeceğiz.

"Bir dut 400 sene, ceviz ağacı 700, kestane ağacı 900 sene, çınar ağacı 1500 sene yaşar. Ihlamur ağacı dik çiceği şifâlıdır.
"Bursa'da Osman Gâzi'nin ve Orhan Gâzi'nin diktiği 1000 senelik çınarlar var. Ben bekârken her sene bir ağaç dikerdim. Şimdi evliyim ve yengen için de her sene bir ağaç dikiyorum.

"Ben reklam sevmiyorum, kendimi medhetmek gibi geliyor. Bu yüzden herkese söylemedim, fakat sen bil. Benim Fâtih ve Bâyezid câmileri yanında birer tâne çınar ağacım var."

(GençAkademi Dergisi, Kasım-Aralık 1995, Sayı: 27)